Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı. Restorasyon programında bu kemerlerin de yenilenmesi yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşa edildiğini öğrenmiştik fakat, taş kemer ile ilgili pratiğimiz yoktu.
Kemerleri nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık. Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık. Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp, yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık.
"Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında taşlar çürümüş olacağından, bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değiştiğinden, bu kemeri nasıl yeniden inşa edeceğinizi bilemeyeceksiniz.
İşte bu mektubu, ben size, bu kemeri yeniden nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum.
Koca Sinan mektubuna böyle başladıktan sonra, o kemeri inşa ettikleri taşları Anadolu'nun nerelerinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşaasını anlatıyordu.
Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca mimarın erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan; bu bilgilerden çok daha muhteşem olan,
400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk duygusudur.
Öğretmek Sevgi İle Başlar
Bir profesör, sosyoloji sınıfındaki öğrencilerini Baltimore şehrinin kenar mahallelerine göndermiş ve o bölgede yasayan 200 erkek çocuğunun durumlarını araştırmalarını ve her bir çocuğun geleceği hakkında bir değerlendirme yapmalarını istemişti. Öğrenciler hemen hepsi bu çocukların gelecekte hiçbir şanslarının olmadığını dile getirmişlerdi.
Bundan tam yirmi beş yıl sonra bir başka sosyoloji profesörü tesadüfen bu çalışmayı buldu ve öğrencilerinden bu projeyi sürdürmelerini ve ayni çocuklara ne olduğunu araştırmalarını istedi.
Öğrenciler, o bölgeden taşınan ya da ölen 20 çocuk dışındaki 180 çocuktan 176´sinin olağanüstü bir basari gösterip, avukat, doktor ya da işadamı olduklarını ortaya çıkardılar.
Profesör çok etkilenmişti ve bu konuyu izlemeye karar verdi. Birer yetişkin olan o çocukların hepsi o bölgede yasadıkları için, her biriyle buluşma sansı oldu.
"O koşullarda nasıl bu kadar basarili oldunuz?" sorusuna verdikleri cevap hep ayniydi: "Mahalle okulunda bir öğretmenimiz vardı. Onun sayesinde."
Profesör, bu öğretmeni çok merak etmişti. Hala hayatta olduğunu öğrendiği yaşlı öğretmenin izini bulması zor olmadı. Kendisini ziyaret etmek için evine kadar gitti. Karşısında yılların yüzüne eklediği kırışıklıklara rağmen hala dinç duran bir yaşlı kadın buldu. Merakla yaşlı kadına bu çocukları kenar mahallelerden kurtarıp, basarili birer yetişkin olmalarını sağlamak için kullandığı sihirli formülün ne olduğunu sordu.
Yaşlı öğretmenin gözleri parladı ve dudaklarının kenarında bir gülümseme belirdi:
"Çok basit" dedi, "Ben o çocukları çok sevdim."
Gerçekten İstemek
Bir gün Nasreddin Hoca'nın yanına bir adam gelmiş. "Hocam, ben Peygamberimizi rüyamda görmek istiyorum
, ama göremiyorum ne yapmam lazım?" diye sormuş. Nasreddin Hoca da; "Onu çok görmek istersen, görürsün." diye cevap vermiş.
Adam; "Ben onu görmeyi, dünyadaki her şeyden çok istiyorum Hocam! Bundan daha fazla istediğim bir şey yok şu hayatta... Ne olur, bana Peygamberi rüyamda görmenin yolunu söyleyin." diye yalvarmaya başlamış. Adamın yalvarmalarına daha fazla dayanamayan Hoca; "Yatmadan hemen önce
, bir avuç tuz yut, rüyanda Peygamberi görürsün!" demiş.
Ertesi gün adam sinirli bir şekilde Nasreddin Hoca'nın yanına gelmiş. "Hocam, hani rüyamda Peygamberi görecektim? Bütün gece, o yutturduğun tuz yüzünden, pınarlar, çaylar, dereler gördüm. Her yerde su vardı, sürekli su içtim." demiş.
Nasreddin Hoca da "Demek ki suyu Peygamberi görmekten çok istedin." demiş...
Hayat da böyledir. Çok istiyoruz deriz, olmadı diye yakınırız. Belki de; biz olmamasını olmasından çok istemişizdir. Ya da ona başka şeyi tercih etmişizdir.
Ne istiyorsak samimi bir şekilde
, gönülden istemeliyiz. Gerçekten istediğimiz bir şeyi, mutlaka doğru hamlelerle elde ederiz. Yeter ki, başarıya giden bu yolda, onu gerçekten isteyelim...