Bu sitede öğrencilerin yazdığı şiirler,şairlerin şiirleri ve sizden gelenler yayınlanacaktır. :)
     Ana Sayfa
     Şiir
     Türkçe
     SEDA ÖĞRETMENİM
     Şiir ve Kompozisyon Yarışması
     Genel Kültür
     Güzel Hikayeler(Eğitici ve zevkli)
     Bazı sözler~~
     Güzel sözler
     Özdeyişler
     OLAĞANÜSTÜ CANLI=ORMAN
     Orman Yangınlarının Sebepleri
     3D Kart Yapımı
     Takdir Teşekkür
     Galeri
     Haberler
     Top liste
     ÖNEMLİ
     Akran Arabuluculuğu
     Arabuluculuk wikipedi
     Arabuluculuğun Kullanım Alanları
     Anne sevgisi
     Ergenlik Dönemi Ve Yaşanılan Sorunları
     En sevdiğimiz kitap sitesi
     Maxkitap özel indirimli kitaplar
     Bize ulaşın..!
     Saklı sayfalar
     Verem Nedir ?
     ANLATIM BİÇİMLERİ


Umarım sitemizi beğenmişsinizdir.Umarım size,buradaki her şey ilham vermiştir.Sevgiler.. Minik Şairler


miniksairleriz - Güzel Hikayeler(Eğitici ve zevkli)


                                                                            Başarının Sırrı
  İş adamının işleri bozulmuştu. Ne yaptıysa olmuyordu. Bir zamanlar çok başarılı bir insan olmasına rağmen şimdi büyük olan sadece borçlarıydı. Bir taraftan kredi verenler onu sıkıştırırken, diğer taraftan da bir sürü insan ödeme bekliyordu. Çok bunalmıştı ve hiçbir çıkış yolu bulamıyordu. 
 
  Adam nefes almak için bir parka gitti. Bir banka oturdu, başını ellerinin arasına aldı ve bu durumdan nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı. Tam bu sırada birden, önünde yaşlı bir adam durdu. 'Çok üzgün görünüyorsun. Seni rahatsız eden birşey olduğu belli...Benimle Paylaşmak ister misin?' diye sordu yaşlı adam.
 

  İşadamının yakınmalarını dinledikten sonra da, 'Sana yardım edebilirim'dedi. Çek defterini çıkardı. İşadamının adını sordu ve ona bir çek yazdı. Çeki ona verirken de şöyle dedi: 'Bu para senin. Bir yıl sonra seninle burada buluştuğumuzda bana olan borcunu ödersin. Hadi al' dedi. Ve yaşlı adam geldiği gibi hızla gözden kayboldu. İşadamı elindeki çeke baktı. Çekte 500.000 dolar yazıyordu ve imza ise John Rockefeller' e aitti, yani o gün için dünyanın en zengin adamına. 'Tüm borçlarımı hemen ödeyebilirim' diye düşündü. John Rockefeller' e ait bu çekle her şeyi çözebilirdi. 
 
  Ama çeki bozdurmaktan vazgeçti. Bu değerli çeki kasasına koydu. Onun kasasında olduğunu bilmenin güveniyle yepyeni bir iyimserlikle işine tekrar dört elle sarıldı. Büyük küçük demeden tüm işleri değerlendirmeye başladı. Ödeme planlarını yeniden yapılandırdı. İyi yapılan işler yeni işleri doğurdu. Birkaç ay sonra tekrar işlerini yoluna koyabilmişti. Takip eden aylarda ise borçlarından tümüyle kurtulup hatta para kazanmaya başlamıştı.
 
  Tüm bir yıl boyunca çalıştı durdu. Tam bir yıl sonra, elinde bozulmamış çek ile parka gitti. Kararlaştırılmış saatin gelmesini bekledi. Tam zamanında yaşlı adamın hızla ona doğru geldiğini gördü. Tam ona çekini geri verip başarı öyküsünü paylaşacakken bir hemşire koşarak geldi ve adamı yakaladı. 
 
   Hemşire 'Onu bulduğuma çok sevindim, umarım sizi rahatsız etmemiştir' dedi. 'Çünkü bu bey sürekli olarak huzur evinden kaçıp, bu parka geliyor. Herkese kendisinin John Rockfeller olduğunu söylüyor' diye ekledi. Hemşire adamın koluna girip onunla birlikte uzaklaştı. İşadamı şaşkın bir şekilde öylece durdu kaldı. Sanki donmuştu. Tüm yıl boyunca arkasında yarım milyon dolar olduğuna inanarak işler almış, yapmış ve satmıştı. 
 
   Birden, hayatının akışını değiştiren şeyin para olmadığını fark etti. *Hayatını değiştirenin yeniden kendinde bulduğu kendine güven ve inançtı. Başarının sırrı, kasamızda duran değil, kendi kalbimizde ve kafamızda olanlardır. Başka yerde aramaya gerek yok.*




                                      
                                                            

                              Mimar Sinan'ın Sorumluluk Duygusu 

 




  Bir Mimar Sinan eseri olan Şehzadebaşı Camii'nin 1990'lı yıllarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, caminin restorasyonu sırasında yaşadıkları bir olayı şöyle anlatmıştır:
 
Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı. Restorasyon programında bu kemerlerin de yenilenmesi yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşa edildiğini öğrenmiştik fakat, taş kemer ile ilgili pratiğimiz yoktu. 
 


Kemerleri nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık. Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık. Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp, yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık.
 
Kalıbı sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda, hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık. Şişenin içinde dürülmüş bir beyaz kağıt vardı. Şişeyi açıp kağıda baktık. Osmanlıca bir şeyler yazıyordu, hemen bir uzman bulup okuttuk.
 
Bu bir mektuptu ve Mimar Sinan tarafından yazılmıştı. Şunları söylüyordu.
 
"Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında taşlar çürümüş olacağından, bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değiştiğinden, bu kemeri nasıl yeniden inşa edeceğinizi bilemeyeceksiniz.
 
İşte bu mektubu, ben size, bu kemeri yeniden nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum.
 
Koca Sinan mektubuna böyle başladıktan sonra, o kemeri inşa ettikleri taşları Anadolu'nun nerelerinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşaasını anlatıyordu.
 
Bu mektup bir insanın, yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği çabanın insan üstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı; modern çağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kağıt ve mürekkep kullanması gibi yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir. 
 
Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca mimarın erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan; bu bilgilerden çok daha muhteşem olan, 400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk duygusudur.




                             Öğretmek Sevgi İle Başlar

 

                                         

Bir profesör, sosyoloji sınıfındaki öğrencilerini Baltimore şehrinin kenar mahallelerine göndermiş ve o bölgede yasayan 200 erkek çocuğunun durumlarını araştırmalarını ve her bir çocuğun geleceği hakkında bir değerlendirme yapmalarını istemişti. Öğrenciler hemen hepsi bu çocukların gelecekte hiçbir şanslarının olmadığını dile getirmişlerdi.
 
Bundan tam yirmi beş yıl sonra bir başka sosyoloji profesörü tesadüfen bu çalışmayı buldu ve öğrencilerinden bu projeyi sürdürmelerini ve ayni çocuklara ne olduğunu araştırmalarını istedi.
 
Öğrenciler, o bölgeden taşınan ya da ölen 20 çocuk dışındaki 180 çocuktan 176´sinin olağanüstü bir basari gösterip, avukat, doktor ya da işadamı olduklarını ortaya çıkardılar.
 
Profesör çok etkilenmişti ve bu konuyu izlemeye karar verdi. Birer yetişkin olan o çocukların hepsi o bölgede yasadıkları için, her biriyle buluşma sansı oldu.
 
"O koşullarda nasıl bu kadar basarili oldunuz?" sorusuna verdikleri cevap hep ayniydi: "Mahalle okulunda bir öğretmenimiz vardı. Onun sayesinde."
 
Profesör, bu öğretmeni çok merak etmişti. Hala hayatta olduğunu öğrendiği yaşlı öğretmenin izini bulması zor olmadı. Kendisini ziyaret etmek için evine kadar gitti. Karşısında yılların yüzüne eklediği kırışıklıklara rağmen hala dinç duran bir yaşlı kadın buldu. Merakla yaşlı kadına bu çocukları kenar mahallelerden kurtarıp, basarili birer yetişkin olmalarını sağlamak için kullandığı sihirli formülün ne olduğunu sordu.
 
Yaşlı öğretmenin gözleri parladı ve dudaklarının kenarında bir gülümseme belirdi:
"Çok basit" dedi, "Ben o çocukları çok sevdim."




                                      Gerçekten İstemek




Bir gün Nasreddin Hoca'nın yanına bir adam gelmiş. "Hocam, ben Peygamberimizi rüyamda görmek istiyorum, ama göremiyorum ne yapmam lazım?" diye sormuş. Nasreddin Hoca da; "Onu çok görmek istersen, görürsün." diye cevap vermiş.

Adam; "Ben onu görmeyi, dünyadaki her şeyden çok istiyorum Hocam! Bundan daha fazla istediğim bir şey yok şu hayatta... Ne olur, bana Peygamberi rüyamda görmenin yolunu söyleyin." diye yalvarmaya başlamış. Adamın yalvarmalarına daha fazla dayanamayan Hoca; "Yatmadan hemen önce, bir avuç tuz yut, rüyanda Peygamberi görürsün!" demiş.

Ertesi gün adam sinirli bir şekilde Nasreddin Hoca'nın yanına gelmiş. "Hocam, hani rüyamda Peygamberi görecektim? Bütün gece, o yutturduğun tuz yüzünden, pınarlar, çaylar, dereler gördüm. Her yerde su vardı, sürekli su içtim." demiş.

Nasreddin Hoca da "Demek ki suyu Peygamberi görmekten çok istedin." demiş...

Hayat da böyledir. Çok istiyoruz deriz, olmadı diye yakınırız. Belki de; biz olmamasını olmasından çok istemişizdir. Ya da ona başka şeyi tercih etmişizdir.

Ne istiyorsak samimi bir şekilde, gönülden istemeliyiz. Gerçekten istediğimiz bir şeyi, mutlaka doğru hamlelerle elde ederiz. Yeter ki, başarıya giden bu yolda, onu gerçekten isteyelim...





Bugün 8017 ziyaretçikişi burdaydı!

Minik Şairler Adlı Siteme Hoşgeldiniz :)Umarım burada istediklerinizi bulabilirsiniz.Ve umarım alıntı yapmaz,yapıp da kendinizi kandırmazsınız . İyi eğlenceler ..
Beğendiniz mi ? (YORUM OLARAK YAZABİLİRSİNİZ... ) Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol